... SORUNU CÖZERSEN ONU BIR GÜN ICIN ÖZGÜR KILARSIN, BIR INSANA SORUNLARINI CÖZMEYI ÖGRETIRSEN ONU HAYATI BOYUNCA KENDINDEN EMIN KILARSIN. blog layouts

BIR INSANIN CAHIL OLDUGUNU BILMESI / ILME ATILMIS ILK ADIMDIR

Perşembe, Ekim 05, 2006

TEZKERE



Tezkere, annem, ben ve bazı bizim çocuklar…

Genellikle annem yazardı.
Mesela, ertesi günün trigonometri imtihanına 'çook çalışmamız lazım' diyerek Bebek koyundan kiralayıp bütün gün içinde keyfe keder yaşadığımız sandalın hesabını şöyle yazardı.
Değerli Okul İdaresi,
kızım Oya Kayacan, yüzünün alından morundan da anlayacağınız üzere, Çarşamba günü ıssız bir sandalda mahsur kalmış ve mecburen kafasına güneş geçirtmiştir. Çarşambayı perşembeye bağlayan gecenin sabahına karşı kalkıp şuursuz şuursuz dolaşarak, "Başlarım şimdi trigonometrisine de, Mr. Hanson'ına da," diye uygunsuz sözler sarfetmek istemesi üzerine, Perşembe günü de kendisini müşahade altında tutup okula göndermedik. Bugün iyi gibi duruyor. Alın biraz da siz gözleyin. Saygılarımla,
Velisi, Selma Kayacan
Annemin haberi olmadan gerçekleşen durumlarda kendim de yazardım.
Mesela yine Bebek'teyiz ama bu kez karada, Nazmi'de. Günün tamamını orada oturuyoruz.
Önümüz şıkır şıkır deniz. Gelsinler bira, gitsin çaylar. Öğle oldu mu birer kadeh rakı ile 'Nazmi ne derse o,' balık. Gelen giden hep bizden. Nazmi, Bebek RC ile Arnavutköy ACG okul kampı sanki.
Robert College'den Boğaz
Lakin, ebeveyn kısmı bizim orada ders mers yapmadığımızı biliyor, tezkere falan da yazmıyor. İstediğimizde kötü azarlanıyoruz üstelik. Ne beis, orada oturuşlarımızı o kadar meşrulaştırmışız ki, herkes kendi tezkeresini kendi yazıyor zaten.
Sayın Müdür,
Oya Kayacan, sivil hayata geçtiğinde güçlük çekmesin diye, zaman zaman Bebek Nazmi Bey Toplantılarına katılmaktadır. Dolayısıyla dün de, yemek, içmek ve topluma faydalı olabilecekleri konuları görüşüp konuşmak üzere bir araya geldikleri Bebek Nazmi Bey Toplantıları iznini kullanmıştır. Bugün okula devamında tarafımızdan bir sakınca görülmemektedir. Çok kapsamlı güncel bilgiler ihtiva eden Oya'ya hak ettiği ilgiyi göstermenizi diler, saygılarımı sunarım
Velisi adına xxxxxx, (annemin adını yazmıyorum tabii, onu seyahate yolladım, tezkere vekaleten!)
Şu üst paragraflarda yazdıklarımın şaka payı bir yana, doğru oldukları yüzde yüz. Bugün de, meclis oturmuş tezkere tartışmasının son kertesinde verecekleri tezkereyi punduna getirmeye çalışırken, ben yüreğim yağ bağlamış gülüp duruyorum. Taa o zamanlar yani, amma da tezkerelemişim Amerikalıları haaaaaa hooooo haaaaa, hiiiii hooooo haaaa….
Atmadan tutmadan giderlerdi
Tezkere deyince anlaşılan, bir de mahallenin gençlerini askere göndermemizdi. Onlar her Türk askeri gibi asker olurlardı. En büyük asker bizim asker olmazlardı yani. Atem tutam men seni diye havalara fırlatılıp kafa göz yardırmadan, unutma beni, yaz haa diye diye giderler ve uzunca bir süre gittileri yerlerde kalırlardı.
Asker tezkereleri o devirde ne bizim okul tezkereleri gibi kolay alınıp veriliyordu, ne de işin içine değişik ekonomik ve coğrafi konumlar gerektiren 28 günlük bedellisi girmişti. Haketmek için iki yıl kayıtsız şartsız itaat gerekirdi.
Çoook sonradandır, uzun devre asker, kısa devre asker, dövizli asker, bizim asker, sizin asker gibi meselelerin ortaya çıkması. Ve de çıkmasıyla beraber, ekonomik alanda kendilerini ispatlamış ebeveyn çocuklarına da gün doğması. Oturma izniydi, çalışma izniydi falan kolayca halledilir oldu, paralar da babalarca ortaya koyuldu. Oğlanlar topaç gibi Burdur'a gitti, topuz gibi tezkereye kavuşmaları sadece 28 günlerini aldı.
Derken işte, bizim çocukların çoğu tezkere deyince başka şeyler anlamaya, işin ucunu da mutlaka paraya bağlamaya başladı.
Ekonomisi holding yönetimlerine ve bu yönetimlerin yağdanlık oldukları devlete bağımlı ailelerin yetiştirdiği, paranın karasını çocuklarına ak süt diye içirmeye kalkışan mafyacı ailelerin büyüttüğü… Devleti soyulmuş soğana çeviren bankacıların, armatörlerin, hayali ihracatçıların falan en baba tarafından korunduğu ailelerin terbiye ettiği…, ve falan filan uzar gider bu bizim bazı çocukların şecereleri…
Şimdi de bu yaklaşımdır işte; işin ucunda para varsa ver tezkereyi kurtul yerleşik zihniyeti, o anlattığım çevreler ve de bazı bizim çocuklar arasında pek revaçta olan…
Biz öğrettik çoluk çocuğa böyle yüz kızartıcı şeyleri.
"Tayyip gitsin askere"
Dağarcığıma bu sözcüğün güncel popüler kavramını katmayacağım işte. Annem bana öylesini öğretmedi çünkü. Bir tezkere verirler ki, seni de satın alır beni de demedi.
Askerlikte yakılan mektubun ucudur, yanık kokusu oradan gelir diye belletti de, yangın günün birinde tezkereden de çıkar, o tezkere aynı zamanda bomba olur can alır, toprak olur kan alır demedi.
Biz tezkeresini alıp gelenlerin yolunu bekledik. Alıp da ölüme gidenlerin değil.
Ben tezkere alıp vermekten bu kadar anlarım. Annem de o kadar anlar.
Başka türlü anlayanlar utansın. Bizim çocuklar da.
Ben şimdi iyiyim
Dün meclis önünde 50 bin kişi, "İmzalarsa tezkere, Tayyip gitsin askere," sloganı attı.
Çetin Altan bu sabah, "Öörö öööö," diye öttü.
Necati Doğru, "AKP'den 100 altın adam çıktı," diye yazdı.
Can Dündar, İskenderun'dakilere yolu gösterdi, "Geldikleri gibi giderler," dedi.
"Şimdi barış yanlıları mı kazandı," Ertuğrul Özkök'ten gelen soru işaretsiz soru oldu!
Beni, ne sandal sefaları için annemden kurtardığım veya Bebek Nazmi Toplantıları'na katılmak adına kendi yazdığım tezkereler; ne de vallahi mahalleli abilerimin iki yıllık yokluklarına "SON" tezkereleri bu kadar mutlu etmişti.
Ben şimdi iyiyim, tezkeresizliğin getirdiği her sonuca katlanacak kadar iyiyim.
03.03.2003
OYA KAYACAN

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home