EŞLİK EDEN BOZUKLUKLAR
Eleştiri ve yenilgi karşısında “yaralanmaya” çok duyarlıdırlar. Dışardan göstermeseler de, eleştirildiklerinde rezil olmuş, alçalmış, çökmüş ve boşlukta hissedebilirler. Öfkeyle, hor görerek, cüretkar bir saldırıya geçerler. Bu yaşantılar çoğu kez toplumdan uzaklaşmalarına ya da üstünlük duygularını maskeleyebilen bir yumuşak başlılığa yol açar. İlişkileri bozuktur. Tutkuları ve kendilerine güvenleriyle üstün başarı sağlayabilirler ama en ufak bir eleştiriye ve yenilgiye gelememeleri, başarılarını sürdürmelerini engelleyebilir. Rekabete dayalı, risk alma konusunda isteksiz olduklarından mesleki başarıları düşük kalabilir. Sürekli utanç ya da aşağılanmış olma duygularına ve yanında özeleştiriye, toplumdan uzaklaşma, depresif duygudurum ve Distimik (Bakınız Distimik Kişilik Bozukluğu) ya da Majör Depresif Bozukluk ( Bakınız Majör Depresif Bozukluk ) eşlik eder. Tersine üstünlük duygusu taşıdıkları dönemlerde, Hipomanik (Bakınız Manik Atak) bir duygudurumu eşlik edebilir.
Histerionik, Borderline, Antisosyal ve Paranoid Kişilik Bozukluğu ile birlikte görülebilir.
Narsistik özellikler ergenlerde sık görülür. Bu yaşlarda narsistik özelliklerin görülmesi, Narsisistik Kişilik Bozukluğu geliştireceği anlamına gelmez.
Narsisistik Kişilik Bozukluğu olan kişiler yaşlanma sürecinin getirdiği fiziksel ve mesleki sınırlamaların başlamasına uyum sağlamada zorlanabilirler.
Bu tanıyı alanların % 50 – 75’i erkektir. Genel toplumda % 1’den az görülür.
(DSM IV'den yararlanılmıştır)Obsesif Kompulsif Kişilik Bozukluğu
Obsesif-Kompulsif Kişilik Bozukluğu erken yetişkinlik (Adelesans)'den başlayarak süreklilik gösteren, katı, kusursuzluğa yönelik bir davranış biçimidir. Kusursuzluk ilkesi, bireyin yaşam alanını kapsar. Geliştirdikleri katı standartlara ve beklenti düzeyine bir türlü ulaşamadığı için yapılmakta olan işi de bir türlü bitirilemez. Obsesif Kompulsif kişi kurallara, listelere, düzenliliğe, organizasyona ya da zamanın programlanması gibi konular içinde öylesine kaybolur ki, yapılan iş amacından sapar, ayrıntılar içinde kaybolan kişi esas sorunları göremez. Başkalarının her işi kendi yaptıkları gibi yapmaları konusunda mantık dışı bir inat ya da doğru yapamayacakları inancıyla yapmalarına izin vermemek de ayrı bir özellikleridir. Dinlenme ihtiyacından ve dostlarından yoksun kalma pahasına, kendilerini çalışmaya adarlar, karar vermede zorlanırlar ya ertelerler ya da kaçınırlar. Bazen de düşünceleri iki seçenek arasında gider gelir ve sonuca bir türlü ulaşamazlar. Çevrelerindeki değişikliklerden rahatsız olurlar.
Obsesif Kompulsif kişiler kendilerine özgü bir biçimde aşırı vicdanlıdırlar, toplum ve moral değerlerini katı bir biçimde yorumlarlar. Duygusal yakınlıklarını gösteremezler. Para ve hediye verme konusunda - kişisel çıkarları için değilse - cömert davranmazlar, eskimiş işe yaramaz eşyalarını atmazlar.
Obsesif Kompulsif ebeveynin çocuğu ve geleceğin Obsesif Kompulsif yetişkini dünyayı evinin penceresinden izler. Dışardaki insanlar ve dünya ona tehlikeli bir yer olarak tanıtılmıştır. En güvenli yer anne babanın yanıdır. Obsesif Kompulsif aile çocukları, ailelerinden uzun yıllar, 30- 40 yaşlara dek ayrılamazlar. Çoğu Obsesif Kompulsif ebeveyn "Eğer ben olmasaydım" tutumlarıyla çocuğun kendilerine borçlu olduğu mesajını sürekli verirler ve bazı durumlarda çocuğun koşulsuz bir bağlılık, hatta hayranlık geliştirmesini sağlarlar. Freud (1935) ve Frenczi (1952) Obsesif Kompulsif kişilerin "İnfantile Omnipotance" (herşeye gücü yeterlilik inancı; gelişimin erken dönemlerinde küçük çocuğun, kendisini dünyanın merkezinde algılaması ve tüm isteklerinin karşılanmasını beklemeye hakkı olduğu sanısı) yaşadığından sözederler. Bu nedenle her şeyi en iyi bildiklerini savunurlar ve kendi düşüncelerine ters gelen düşünceleri acımasızca eleştirirler. Aslında inançlarının ve kurallarının çoğu gerçek bir dayanaktan yoksundur.
Obsesif Kompulsif kişinin bencilliği ebeveyn çocuk rollerinin yer değişimine neden olur. Çocuk ebeveynin kaprislerini karşılayarak kendi çocukluğundan vazgeçmek zorunda kalır. Baskı altında çocuk sonraki yaşamında da kendisini yönetecek baskılar arar. Bulamazsa kendi içinde yaratır ve yaşatır. Bu nedenle tek başına karar veremez, kendisiyle ne yapacağını bilemez, yaşama sevincinden yoksundur, yaşama etkin katılmak yerine, çoğu kez eleştirerek gözler. Yaşayamadıklarını, başkalarının özgürlük isteklerini kışkırtır ve paniğe kapılarak çevresini de baskı altında tutmaya çalışır.
Freud (1908) Obsesif Kompulsif kişilerde aşırı düzenlilik, inatçılık ve cimrilik gibi bazı özelliklerin, çocuklukta kızgınlıklarını ifade etmede güçlük çekmelerinden, ya da inatçılıklarını tuvalet eğitimleri sırasında hoşgörüsüz bir anneyle yaşanmış olan çekişmelerin sonraki yaşamdaki izleri olarak değerlendirmiştir. "Cezalandırılma tehdidi ile özerk büyüyemeyen bu çocuklar, yetişkinlikte ebeveynin davranışını içselleştirerek hoşgörüsüz, cezalandırıcı, duygusal yalıtım, aşırı entellektüellik, karşıt tepki oluşturma, yapma bozma gibi kendine savunma sistemleri geliştirirler" demiştir.
Sonraki yıllarda (Gabbard 1985 Gabbard 1990 - Horowitz) kendine değer verme, bağımlılık eğilimleri ve kızgınlığın denetimi arasındaki ilişkiler, iş ilişkileriyle duygusal ilişkileri arasındaki dengeler gibi daha çok ilişki ağırlıklı tanınmıştır. Obsesif Kompulsif kişiler benlikleri ile ilgili bir belirsizlik yaşarlar. Çocukluklarında ebeveyn onayı ve sevgisine duydukları ihtiyaç yeterince karşılanmamıştır. Ebeveyn soğuk ve uzak olabilir ya da çocuğa yaşıtlarından daha fazla sevgiye ve onaya gereksinimi vardır.
Obsesif Kompulsifler bağımlılık duygularını ve kızgınlıklarını bilinç düzeyinde fark ettikleri için savunma sistemleri kimseye muhtaç olmama ve kızgınlıklarını katı bir denetim altında tutma ve önlem alma yönündedir.
Gabbard'ın 1990 anlattığı gibi Obsesif Kompulsif kişiler diğer insanlarla yakınlık kurmaktan ürkerler. Böyle bir süreç birine yaslanma yönünde güçlü bir şekilde var olan ama bastırılan isteklerin canlanmasına neden olabilir, bunun sonunda yaşanılacak yakınlık, düş kırıklığı, öfke ve pişmanlık duygularına ve ardından gelen öç alma isteklerine yol açabilir yakınlığa izin vermek, vaktiyle geliştirdikleri yakınlaşma beklentileri sonucu yaşadıkları düş kırıklıkları ve incinmelere karşı geliştirdikleri savunma sistemlerinin çökmesine ve her şeyin "Denetimden çıkmasına neden olur". Bu insanların yakın çevresindeki kişilerde onun fazla denetleyici olmasından yakınırlar. İşleri kendisinden başka kimsenin iyi yapabileceğine inanmadığı için ilişkilerinde sık sık kilitlenmeler ve kesintiler olur. Diğer insanları bu denli denetleme eğilimi çevresindeki desteğin sağlamlığına ve sürekliliğine inanmamasından kaynaklanır. Bu güvensizlik , çocukluk yıllarının travmatik izlerinden olduğu kadar, Obsesif Kompulsif kişinin denetim altında tuttuğu saldırgan eğilimler ve yoğun yıkıcı isteklerinden de kaynaklanır. Terk edilme ya da saldırgan eğilimlerini yansıtarak kişilerin yıkıcı davranışlarına maruz kalma korkusu yaşarlar. Duyguların denetimden çıkabileceği kaygısı herşeyi "Mantık" yoluyla çözümlemeye çalışmalarına neden olur; gerçek bir değerlendirme olmasada.
Obsesif Kompulsif kusursuz olmak çabasındadırlar. Çocukken yeterince çaba göstermemiş oldukları için değerli bulunmadıkları inancı taşıdıklarından, üstün başarılar kazansalarda gene yeterince çaba göstermemiş olduklarına ve değerli olmadıklarını düşünüp yaşam sevincinden yoksun kalırlar.
Esnek olmayan katı yapıları nedeniyle ayrıntılar üzerinde odaklaşıp bütünü göremezler, esneklikleri "Mantıksız" bularak reddederler ve her işte katı standartları sürdürebilmek için fazla enerji kullanırlar. Yaptıkları herşey, hatta tatil bile eziyet olur. Çoğu önemli işler başarırlar ama seferberlik yaratarak işlerindeki başarılarını sınırlarlar. İyi konuşmacıdırlar ama yazma konusunda kusursuzluk beklentileri nedeniyle kitlenebilirler ve sonuç ortaya koyamayabilirler. Olmakta olanı yaşamak yerine, olması gerekene takılıp yaşam olaylarına katılmazlar. Kendilerinden üstün beklentileri yerine getiremedikleri inancına kapılırlarsa düş kırıklığı yaşayarak depresyona girerler. Özellikle orta (40-50) yaşlarda gençlik ideallerini ve düşlerini gerçekleştirmekte çok geç kaldıklarına inanmaları depresyonu oluşturur.
Psikoterapide aşırı entellektüel konuşmalar ve tutumlar, duygulardaki yalıtım ve sığlık, yaşamlarında güzel sanatlar, müzik, felsefe, okuma ve eğlenmeye yer olmadığından Psikoterapistlerini zorlarlar. Gerekirse Psikiyatrist kontrolünde ilaç tedavisinden de yararlanabilirler.
(DSM IV'den yararlanılmıştır)Paranoid Kişilik BozukluğuBaşlıca özelliği, başkalarının davranışlarını kötü niyetli olarak yorumlayıp, sürekli bir kuşkuculuk ve güvensizlik göstermedir. Ergenlik ve ergenlik sonrası (genç yetişkinlik) döneminde başlar ve çeşitli durumlarda ortaya çıkar.
Böyle bozukluğu olan kişiler beklentilerini doğrulayan her hangi bir kanıt olmamasına karşın, başkalarının kendilerini sömüreceğini, zarar vereceğini, aldatacağını düşünürler. Gene ellerinde çok az kanıt veya hiç kanıt yokken, kendilerine birden saldırılacağı ve kendilerine kötülük tasarlandığından kuşkulanırlar.
İş arkadaşları ve dostlarından kuşkulanırlar. Güven ve sadakattan sapma olup olmadığını algılamaya çalışırlar. Dostluk gösterilirse şaşırırlar. Zor durumda kaldıklarında dostlarının ya kendine saldıracağı ya da görmezden geleceğini düşünürler.
Bu kişiler başkalarına güvenmek, yakınlaşmak konusunda isteksizdirler. Paylaşılan bilgilerin sonradan kullanılacağı kaygısı yaşarlar. Sıradan sözlerde ya da olaylarda aşağılama, gözdağı verme biçiminde gizli anlamlar ararlar. Bir başarılarından ya da güzel bir giysilerinden dolayı aldıkları iltifatları yanlış yorumlarlar.
Bu kişiler sürekli kin beslerler ve onur kırıcı davranışları, haksızlıkları görmezden gelmeyi bağışlamazlar. Az da olsa önemsenmemeleri büyük düşmanlık yaratır ve bu duygular kalıcı olur. Karşı saldırıda bulunmada hızlı davranırlar. Patalojik olarak kıskanç olabilirler ve eşlerinin sadakatsizliğinden kuşkulanırlar. Bu konuda önemsiz kanıtlar toplarlar ve eşlerinin nerede ne yaptığını, niyetini ve sadakatini sürekli sorgularlar.
Paranoid kişilik bozukluğu olan kişiler genelde geçinmesi zor kişilerdir ve yakın ilişkilerde çoğu zaman sorunlar yaşarlar. Aşırı kuşkulu düşmanca duygular, tartışmacı tavırlar, durmadan yakınan, sessiz ve mesafeli tutumlarıyla insanlara yaklaşmazlar. Süreki olası tehlikeler için tetikte ve ihtiyatlı ve ketumdurlar. Dolambaçlı davranabilirler. " soğuk " davranırlar, " "sevgi " dolu duygulardan yoksun görünürler. Yansız, mantıklı, akılcı duygularda arınmış gibi görünürlerse de alaycı, düşmancıl ve dirençli ifadelerin bulunduğu oynak bir duygulanım sergilerler. Kavgacı ve kuşkucu nitelikleri, başkalarında düşmanca tepkiler doğurur, bu da asıl beklentilerini doğru çıkarır. Başkalarına güvenmedikleri için öz yeterlilikleri fazladır. Özerk olmaya çalışırlar. Esneklikten yoksun ve diğer insanları sürekli eleştirirken kendileri için yapılanen küçük eleştiriyi kabullenmekte zorlanırlar. İşbirliği yapamazlar. Kendi kusurları için başkalarını suçlarlar. Çevreden geldiğine inandıkları tehditlere hızla saldırıda bulundukları için sürekli çekişme içindedirler ve sıklıkla yasal yollara başvururlar. Kendi iç dünyalarının korkularını, diğer insanların kötü olduğu şeklinde yansıtırlar. İnceden inceye gizli, gerçekçi olmayan büyüklük düşlemleri vardır. Dünyayı basite indirme formülleri geliştirirler. Kendilerinden farklı toplumsal kesitten gelen insanlarla ilgili " fanatik "düşünceler ve paranoid inanç sistemlerini paylaşan insanlarla sıkı sıkıya bağlanmış " mezhepler " ya da gruplar oluştururlar.
Strese karşı ani çözülmeler görülebilir. Paranoid Kişilik Bozukluğu tek başına kalma, yaşıtlarıyla bozuk ilişkiler, toplumsal anksiyete, acayip dil kullanımı ve hayallerle, çocukluk ve ergenlikte ortaya çıkabilir. Bu çocuklar acayip bulunurlar.
Kronik şizofreni olan ailelerin çocuklarında daha çok görülür. Genel toplumda % 0.5 - 2.5 arası görülür.
Paranoid kişilik bozukluğu olan bazı kişilerde antisosyal davranış görülebilir; ama bu kişisel bir çıkar sağlamak ya da başkalarını kullanma şeklinde değil, daha çok öç alma şeklindedir.
İlaç tedavisi + psikoterapi ile tedavi görürler. Tedavide terapistle kurdukları güven ilişkisiyle paralel olarak düzelme sağlanabilir veya terapiyi sonlandırırlar.
(DSM IV'den yararlanılmıştır)
Şizoid Kişilik Bozukluğu
Toplumsal ilişkilerden kopma ve başkalarıyla birlikte olunan ortamlarda duygularını anlatmada kısıtlı kalma olarak tanımlanmıştır. Ergenlikte veya ergenlik sonrasında başlar ve değişik koşullarda ortaya çıkar.
Bu kişiler yakınlık kurma isteğinden yoksun görünürler, yakın ilişkilerin oluşabileceği durumlarda ilgisiz kalırlar. Ailenin ve herhangi bir toplumsal grubun bir parçası olmaktan doyum sağlıyor gibi gözükmezler. Çoğu zaman yalnızlığı seven, toplumdan uzak, mesafeli yaşayan insanlardır. Çoğu zaman başka insanlarla beraber olmak yerine , başkalarıyla etkileşim gerektirmeyecek tek bir etkinlik ya da hobi ile uğraşırlar. Bilgisayar veya matematik oyunları ya da soyut işleri tercih ederler. Başka biriyle cinsel deneyim yaşamaya karşı çok az ilgileri olabilir. Çok az etkinlikten zevk alırlar. Güneş batarken deniz kenarında yürüme, ya da cinsel bir eylemde bulunma gibi duygusal, bedensel ya da kişilerarası yaşantılardan genelde pek zevk almazlar. Birinci derece akrabaları dışında yakın arkadaş ya da sırdaşları yoktur.
Bu kişiler başkalarının övgü ya da eleştirilerine ilgisiz görünüp, başkalarının haklarında ne düşüneceğinden rahatsız olmazlar. Toplumsal adetlere uygun davranmazlar ( Bayramda aile ziyaretleri, özel günleri kutlama gibi ) Sonuç olarak toplumsal becerilerden yoksun veya yüzeysel ya da içine kapanık kişiler olarak görülürler. Duygusal tepkisellikleri olmadığı için genelde " donuk " bir dış görünüm sergilerler. Gülümseme ve baş sallama gibi davranışlar ya da yüz ifadeleri ile çok az karşılık verirler. Öfkelenme ya da neşelenme gibi güçlü duyguları nadiren yaşadıklarını söylerler. Duygulanmaları genelde kısıtlı olduğundan soğuk ve uzak görünürler.
Eğer kendilerini rahat ve emin hissederlerse, toplumsal etkileşimle ilgili olarak, rahatsızlık veren duygularını söyleyebilirler.
Bu kişiler direkt olarak kışkırtılsalar da öfkelerini dışa vuramaz ve bu duyguları yokmuş gibi görünürler. Yaşamlarında bir amaç yokmuş ve nereye çekilirlerse oraya gidecek gibi görünürler. Toplumsal becerilerden yoksun ve cinsel deneyim yaşama isteklerinin azlığından dolayı, çok az arkadaşları vardır. Çok nadir olarak karşı cinsten biriyle çıkarlar ve çoğunlukla evlenmezler. Böyle bir bozukluğu olan kişiler, insanlardan kopuk işlerde çalışırlarsa, işlerini iyi yaparlar. Kişilerarası ilişkiler gerektiren mesleklerde işleri bozulabilir.
Kişi değerlendirilirken kültür geçmişi dikkate alınmalıdır. Kırsal kentten büyük şehre göçmüş insanlar " duygusal donukluk "la tepki gösterebilirler ve iletişim bozuklukları oluşabilir.
Daha çok erkeklere konan bir tanıdır. Bazen otistik bozuklukla karışabilir.
"Yalnız başına" insanlar şizoid olarak düşünülebilirler. Şizoid kişilik bozukluğu ile karıştırılmamalıdır. Uyumu bozacak nitelikte, sürekli, esnek olmayan, özel bir sıkıntıya ve işlevsel bir bozukluğa neden oluyorsa, şizoid kişilik bozukluğu tanısı konmalıdır.
(DSM IV'den yararlanılmıştır)
Şizodipal Kişilik Bozukluğu
En önemli özelliği yakın ilişkilerde birdenbire bir rahatsızlık duyma ve yakın ilişkilere girme becerisinde azalma görülür. Toplumsal ve kişiler arası ilişkilerde yetersizliklerle bilişsel ve algısal çarpıklıklar ve alışılan davranışların dışında davranışlarla görülür. Ergenlik ve ergenlik sonrası ( genç yetişkin dönemi ) başlar ve çeşitli durumlarda ortaya çıkar.
Şizodipal kişilik bozukluğu olan kişiler günlük sıradan olaylara olağan dışı bir anlam ve yorum katarlar. Bunlar olaylar olmadan önce onları gördüklerini ve başkalarının düşüncelerini okuyabilecek özel bir takım güçlerinin olduğunu düşünürler. Başkaları üzerinde büyüsel bir etkileri ve denetimleri olduğuna inanabilirler. Konuşmalarının olağan dışı ya da " kendine özgü " bir yapısı vardır. Dağınık, konu dışı, belirsizlik taşıyan konuşmaları vardır. Ancak çağrışımlarında dağınıklık, evredışılık yoktur. Yanıtlar ileri derecede somut ya da ileri derecede soyut olabilir. Sözcüklere ya da kavramlara bazen olağandışı anlamlar yüklerler.
Bu kişiler çoğu zaman kuşkucudurlar ve duygu durumları normal sınırları aşar. Başarılı ilişkiler kurabilme ipuçlarından habersiz görünürler. Diğer insanlarla katı ya da kasıtlı bir iletişime geçerler. Çoğu kez olağan dışı tavırları " birbirine uymayan " dağınık giyinmeleri, toplumsal gerekliliklere karşı ilgisiz kalma ( Örneğin, gözgöze gelmekten kaçınma, üzerlerine uymayan kirlenmiş giysiler giyme, iş arkadaşlarının şakalaşmalarına katlanamama gibi ) nedeniyle acayip ya da sıradışı kişiler olarak görünürler.
Kişiler arası ilişkileri sorunlu olarak yaşarlar ve kendilerini ilişkide rahatsız hissederler. İlişkileri olmadığı için mutsuz olduklarını söyleselerde, davranışları yakın ilişkiye girme isteklerinin az olduğunu düşündürür. Birinci derece akrabaları dışında, yakın arkadaşları ya da sırdaşları yoktur ya da çok azdır. Tanımadıkları insanların olduğu etkinliklerde anksiyete duyarlar. Sadece zorunda iseler diğer insanlarla etkileşime girerler. Kendilerini farklı kişiler olarak gördükleri için ve " ortama yakışır " olmadıklarını düşündükleri için uzak dururlar. Sosyal etkinliklerde çok zaman geçirseler bile anksiyeteleri azalmaz, çünkü diğer insanların davranışlarının altında ne yattığına dair kuşkuya ilişkin bir anksiyete oluşmuştur. Örneğin şizotipal kişi bir akşam yemeğine katıldığında gevşeyip rahatlayamaz, giderek daha gergin ve kuşkucu olabilir; depresyon görülebilir.
Bilişsel ve algısal çarpıklıklar kültüre göre değerlendirilmelidir. Örneğin zenci büyücülüğü, şamanizm, üfürükçü hocalara olan inançlar kültürden kaynaklanır. Bu kişiler şizodipal olarak değerlendirilemez.
İlk kez çocukluk ya da ergenlikte yalnız başınalık, yaşıtlarıyla ilişkilerde bozukluk, toplumsal anksiyete, okul başarısında düşüklük, aşırı duyarlılık, acayip düşünceler, acayip bir dil kullanma ile kendini gösterir. Bu çocuklar "acayip" "sıradışı" gibi görünürler ve alay konusu olabilirler. Bu bozukluk erkeklerde daha çok ve genel toplumun % 3'ünde görülür.
Psikoterapiye genelde müracaat etmezler. Yoğun duygulanımlar ve yakınlaşma istekleri yoktur. Dürtüsel ve manipülatif değillerdir, ancak stres altında psikotik bir süreç geçirirlerse, yakınları tarafından bir psikiyatra getirilirler. İlaç tedavisinden yararlanırlar. Psikoterapiden çok az yarar sağlarlar.
(DSM IV'den yararlanılmıştır)Pasif Agresif Kişilik Bozukluğu
Başlıca özelliği ergenlik ya da ergenlik sonrası (erken erişkinlik) başlayan ve çeşitli koşullarda ortaya çıkan toplumsal ve meslek ortamlarında başarı için beklenen isteklere olumsuz bir tutum ve direnç davranışıdır. Bu insanlar başkaları tarafından beklenen düzeyde iş yapmaları istenildiğinde bu duruma alışkanlık olarak kızar, karşı gelir ve direnirler. Bu karşı gelme en sık olarak iş ortamında ortaya çıkar ama toplumsal yaşamda da ortaya çıkabilir. Direnme özellikle otorite figürleri tarafından verilen görevlere tepki olarak erteleme, unutkanlık, inatçılık, bilinçli olarak etkisizlikle dışa vurulur.
Bu kişiler başkalarının çabalarını, işlerini paylaşma ihtiyaçlarını başarısız kılarak engellerler. Örneğin bir amir mesai bitimine doğru memurundan ertesi sabah toplantı için bir yazı hazırlamasını istediğinde memur yazının yetişmeyeceğini söylemek yerine ya yazıyı başka türlü yazar ya da yanlış yere dosyalar. Ya da kendisini hiç aramadığı için sevgilisine sitem eden erkek, bu isteği üzerine kendisini arayan kız arkadaşının telefonlarını ya duymaz ya o an telefonu açamayacak kadar meşguldür ya da başka bir ofistedir. Bu bireyler sürekli değerlerinin anlaşılmadığından yakınırlar. Zorlukları çözmek, başa çıkmak yerine, başarısızlıklarını başkalarının davranışlarına bağlarlar. Somurtkan irrite, sabırsız, tartışmacı, kuşkucu, şüpheci ve ters olabilirler. Otorite figürleri (Örneğin üst düzey yönetici, okulda öğretmen, evde ebeveyn rolü oynayan bir eş) çoğu kez hoşnutsuzluk odağıdır. Olumsuzlukları ve suçu dışsallaştırmak eğilimleriyle küçük bir kışkırtma ile otorite figürlerine karşı düşmanca duygularını ifade ederek eleştirirler. Otorite figürleri tarafından başarılı bulunan iş arkadaşlarına karşı kırgın ve kıskanç olurlar. Çoğu kez şansızlıktan yakınırlar. Gelecek hakkında sürekli olumsuz görüşleri vardır.
"İyi olmak ödüllenmez" "İyi şeyler kısa sürer", gibi yorumlar yaparlar. Bu kişiler kendileri için, sorun olduklarını düşündükleri kişilere karşı düşmanca bir karşılık vermekle, özür dileyip daha iyisini yapma sözü verme arasında kararsız kalırlar.
Çoğu kez kararsızdırlar. Bir eylemle onun tam tersini yapma arasında tereddütte kalırlar. Başkalarıyla sonsuz çekişmelere girerler. Başkalarına bağımlılık ve girişkenlik isteği arasındaki yoğun çatışma bu bireylerin özelliğidir. Yüzeysel bir kabadayılık olmasına rağmen, kendilerine güvenleri azdır. İyi bir işte olası en kötü sonları görürler ve kendilerini "gerçekçi" olarak tanımlarlar. Borderline, Histerionik, Paranoid, Bağımlı, Antisosyal ve Çekingen Kişilik Bozukluğu olan bireylerde ortaya çıkar.
(DSM IV'den yararlanılmıştır)Sınıflanamayan Kişilik Bozukluğu
Bu tanı DSM IV'te herhangi bir Kişilik Bozukluğu'nun tanı ölçülerini tam almayan, ama belirgin bir sıkıntısı olan, toplumsal ve mesleki alanda bozulma yaşayan bireyler için kullanılır. (Karışık kişilik) Depresif Kişilik Bozukluğu ve Pasif Agresif Kişilik Bozukluğu örnek verilebilir.Bu VI. bölümlük dizide Kaynak Sayin Dr.Tülay Arsu' /Psikom .Saygilarla.
H.A.E.